23 Haziran 2017 Cuma

, , ,

KITAPTAN EKRANA: NEDEN GİTTİN JAMIE?!

Seriyi bitirmişken, diziye de başlamışken detaylı bir yorum gireyim istedim,  Gölge Avcıları dünyasına benimle girmeye hazır mısınız? Durun ben değilim, bir şey unutmuşum. Hah! Tamam. Şimdi girebiliriz! -Araya koyduğum şarkı çok güzel, yazıyı okurken dinleyebilirsiniz-

KITAPLAR

🌟Altı kitaplık bir serinin sonuna geldiğime göre, rahatça ölebilirin, herhalde.  Son 2 kitap kesinlikle favorim oldu, en hızlı onları bitirdim, en kalın olanlar olmasına rağmen.


  🌟  Favori karakterlerim Magnus ve Sebastian'dı. Jace'i de severim ama favorime giremedi ne yazık ki. *kesin çok üzülmüştür fjdfg* Serinin en sıkıcı kitabı kesinlikle Düşmüş Melekler Şehri. Elimde o kadar süründü, kitaba da acımıyor değilim şimdi. Kitaplar hakkında teker teker olan yorumumu, hesabımda bulabilirsiniz, size şimdi toplu bir yorum derliyorum.



🌟Seri genel anlamda kurgu bakımından gayet sağlam. Belki bazı küçük hataları olabilir, fakat düşünülme tarzı değişik. Farklı dillerden alıntılar yapma fikri çok hoşuma gitti özellikle. Yazım tarzı olarak, riskli olan ve çok sık karşılaşmadığımız Tanrısal bakış açısıyla ele alınmıştı kitap ve bunu yaparken insanın kafasını karıştırmadan yapmış ki bu büyük bir başarı bence. Karakterler, önceden analiz edilmiş, böylelikle karakterle ilerde ters düşülmüyor. Ama Clary'den sebepsizce hoşlanmadığımı söylemeliyim. Kurgu olurunda ilerlese de, yazarın tek hatasının Düşmüş Melekler Şehri'nde olayların hepsini sona bırakması olduğunu düşünüyorum, çünkü aşırı sıkıcı bir şekilde ilerlerken birden kalp krizi geçirdim, hoş değil.



 🌟Peki son kitapta ardı ardına yaşadığım şoklara ne demeli! Hiç beklemiyordum ve bütün psikolojimi altüst etti. Bitirirken kendimde değildim, yediğim şoktan bir süre kurtulamadım. Tebrikler Cassandra Clare, artık John Green Fangirllerideliedelim derneğine üyesin sen de!





FILM VS DIZI


🌟Filmin eksik yanları vardı tabii, Magnus'un zübbe klüp sahibi gibi gösterilmesi mesela. Ama film, kesinlike diziden daha iyiydi, yani en azından bana göre. Yani ne bileyim, karakterlerin çoğu daha gerçekçiydi mesela. Clary'den başlayarak söylüyorum. Dizideki Clary, 10 yaşındaki mızmız çocuk gibi geliyor bana. Filmdeki biraz daha olgun, daha çok kitaptaki Clary gibi. Bunu Lily Collins'in harika oyunculuğuna veriyorum.




🌟 Diğer bir taraftan Jamie iyi bir oyuncu ve tam anlamıyla Jace oydu benim için. O bakışı, duruşu, tavrı... Bir şey yapmasına bile gerek yok, o tam anlamıyla bir Jace yani! Ama Dominic için aynı şey geçerli değil benim için. Belki çok iyi bir oyuncu ama Jamie'nin yüzünde gördüğüm o şefkat, o kırılmış ama güçlü çocuk imajı, Dominic'te yok. Benim için Jace, Jamie olarak kalacak.






🌟 Hep diziyi yerdim, şimdi iyi kısmına geçiyorum. Alec filmde beklediğim performansı gösteremedi. Aşırı soğuk, uzak bir Alec'ti gördüğüm ve  bilmiyorum, beni rahatsız etti. Tamam kitapta da biraz öyle ama bu kadar değil yani. Dizideki Alec, hem fiziksel hem kişilik açısından kafamdaki gibiydi. Matthew hem iyi bir oyuncu, hem de aşırı ponçik bir insan. Ayrıca çok güzel ok atıyor, maşallah. Onun sayesinde okçuluğa geri döneceğim.





🌟 Dizide diğer bir beğendiğim karakter: Magnus. Harry'i önceden Glee'den biliyordum, ordaki karakterinden nefret ediyordum, yalan yok. Ama Magnus, o kadar uymuş ki ona, gerek oyunculuğu, gerek tarz bakımından onu kesinlikle yansıttığını düşünüyorum. Ayrıca filmdeki Magnus, gece kulübünden başka işi yokmuş gibi görünürken, dizide daha çok büyü görüyoruz. Bu yanlış giderilmiş yani.






🌟  Bir diğer konu Luke. Luke'u polis yapmalarını biraz saçma buldum, bir de ne bileyim, filmdeki Luke kadar sevgi dolu bakmıyor Jocelyn'e bence. Tam olarak Luke'u filmde gördüm ben.





🌟 Diğer bir karakter Simon. Simon'ı normalde pek sevmememe rağmen, dizideki  Simon rolünü üstlenen Alberto' nun oyunculuğu sayesinde bakış açımın değiştiğini söylemeliyim. Kesinlikle dizideki daha iyi oynuyordu, filmdeki biraz karaktere alışamamış gibiydi oysa dizideki tam olarak üzerine giyinmişti. Özellikle dizideki düğün sahnesinde, Simon fandomları tam olarak temsil ediyordu, sempati kazanmamı sağladı.





🌟Son olarak, Izzy. Valla ayrım yapamayacağım, ikisi de benim kafamdaki Izzy'i çok güzel yansıttılar. Ve ikisi de çok güzel şimdi.





🌟 Genel itibariyle ben filmi daha çok sevmiştim ama dizi de kötü değil. Bunu başarabilmeleri bile güzel bence. Benden bu kadar bugünlük.


Share:
Read More

12 Şubat 2017 Pazar

, ,

Kitaptaki Sahneleri Dondurabilseydim...// Arka Kapak Yazım



Arka Kapak Ocak Sayısı'ndaki yazımı buraya atmak istedim.Umarım beğenirsiniz.

****

Kitap okuyorum, en can alıcı bölüm geliyor, nefesimi tutmuşum, soluksuz okuyorum. Sonra bir bakıyorum, yazar istediğim gibi yazmamış! O an, elime klaket alıp, o sahneye girip ‘’Kestik! ‘’ diyesim geliyor. Sonra devam ediyorum: ‘’ Ben size böyle mi yapın dedim! Şimdi sen gidiyorsun, bu oğlanı bir güzel dövüyorsun, neden diye sorma, başından beri gözüm tutmadı onu! ‘’ Ama çok güzel olmaz mıydı? Kitabın ortasında girip olaylara müdahele etmek, kitabı baştan yazmak?


Yazarlar, her kurguyu en ince ayrıntılarıyla, kendi bakış açılarıyla yazarlar. Hayır, yazarlara lafım yok, benim sorunum bakış açıları. Kitap harika gidiyor, işte olacak diyorum ama öyle bir final yapıyor ki sanki ön sayfaları hiç o yazmamış, sanki bitirmek için acele ediyormuş gibi. Şu an bunları yazarken bile sinirim bozuldu. O son sayfaları yırtıp atıp sonra kendi kafamdaki sonu yazasım geliyor. Belki de kitabın sonunu yazmamalılar, böylece kendi sonumuzu yazmış oluruz. Fakat bu bana harika bir fikirmiş gibi gelse de, okuyucuların beğeneceğini hiç düşünmüyorum, kafalarındaki soru işaretleriyle boğuşmaktan sonu yazabilirler miydi? İşte bu da koskocaman bir soru işareti.

Sonları hiç sevmem. Masalların sonu mesela,`Sonsuza dek mutlu yaşadılar.’ Yaşadılar mı gerçekten? Cindrella mesela, prensiyle mutlu oldu mu yoksa anlaşamayıp boşanma kararı mı aldılar? Peki ya Rapunzel? Saçları için hiç üzülmemiş mi? Prensi hiç suçlamamış mı? Biliyorum, her şeyin bir sonu olmalı fakat neden kandırıyoruz birbirimizi? Keşke o sonlar bu kadar ortada olmasaydı, ben onları doldurabilseydim... Ama ben doldursaydım sonları, koca bir nesil hayata hep kötü taraflarıyla bakardı belki de. Olsun, hep pozitif bakmak da iyi değïldir zaten. Bazen kötü sonları düşünmek iyidir, yoksa onları güzelleştirmek için uğraşmazsınız. Yine de gelin, şu masalların sonunu dolduralım. Öyle bir son olsun ki, Sindrella üvey annesinden kurtulmak için evlenmek zorunda kalmasın, rapunzel kulede prensi bekleyerek zaman kaybetmesin, Pamuk Prenses, elmanın zehirli olduğunu anlayacak kadar zeki olsun. Hiçbir kız, bir şeyleri elde etmek için bir ‘prense’ ihtiyaç duymasın. Öyle dolduralım ki sahneleri, insanlar hayatları boyunca unutmayacakları dersler alsınlar.



Devam edelim o sinir bozucu sonlardan.Bazen de olması gereken şeylerden biri aslında şöyle bakınca.Bir şeyler katması için, kitabın mesajı verebilmesi için. Gurur ve Önyargı’yı okudunuz mu bilmiyorum ama orada beni sinir eden bir sahne var mesela. Elizabeth’ in yüzüne ‘Kendine gel kızım, o Bay Darcy! ‘ demek istediğim o bölüm. Hepinizin aklına gelmiştir belki o sahne. Fakat o kitabı bitirdiğimde aklımda tek bir şey oluşmuştu: Aynı hatayı, ben de belki hiç farketmeden yapıyorum, hepimiz yapıyoruz. Biz de kendi hayatımızın karakteriyiz, aynı zamanda kendi kitabımızın yazarı. Belki de Elizabeth’in okuduğu bir kitap karakteri olsam, onun da dondurmak istediği binlerce yer olurdu, kim bilir?


Aslında mesele belki de kitap değildir. Kitap hayatlarımızdır, fakat biz baş karakter değilizdir yani demek istediğim baş karakterler kitabın akışında büyük rol oynamazlar mı? Belki de biz yönetmiyoruzdur kendi kitabımızı. Bu yüzden donduramıyoruzdur hayatlarımızı, dolduramıyoruzdur haliyle.
Share:
Read More
, , , ,

Yeni Yetmeler: Legion, Powerless Ve Daha Fazlası

Yeni diziler çıkmaya başladı, hangisine yetişeceğimi şaşırdım. Ama bir yerden başlamak gerek diyerekten dördüne -aslında biri o kadar yeni değil, 2016 yapımı- başladım, buradan 4' ü hakkındaki yorumumu gireceğim, ayrıca çıkan dizilerden haber edeceğim sizi.


2 gün önce Legion ve Powerless'ı izleme şansı yakaladım ve başladım. Legion zaten sadece bir bölüm şu an, Powerless ise 2 bölüm. İkisi de çok ayrı bir kurgu işliyor, o yüzden karşılaştırma yapmam uygun olmaz.

Hadi  Legion ile başlayalım!



Şunu söylemeliyim ki, dizi bir harika olmuş, yani ilk bölümünü bir film havasında izledim, bunun sebebi belki bölümün 1 saati geçmesi olabilir fakat o bir saat nasıl geçti anlayamadım. Dizinin posterini görüp izlemeye karar verdim,çünkü baya ilgi çekici tasarlanmış. Dizinin 8 bölümü var Vikipedia 'ya göre. Fakat Türkçeye çevrilmiş sadece ilk bölümü, diğer bölümler yayınlanmadı zaten sanırsam. Dizi Marvel uyarlaması. Program yaratıcı Noah Hawley olsa bile dizinin senaryosunun Steven Moffat tarafından ele alınmasını çok isterdim. Sanırım beynimin yanmasını seviyorum. Dizi ilk bölümüyle beni içine aldı ve bence kesinlikle tutar yani. Ben çok beğendim, çarşambayı bekliyorum merakla!




Diziyi, Dizilab ve Dizimag1 ' de bulabilirsiniz.





Gelelim Powerless'a!



Dizi DC yapımı öncelikle. Ana karakteri Vannesa Hudgens oynuyor- onu en son Beastly filminde gördüm ben- Diziye başlarken heyecanlıydım. Dizi 22 dakika felan zaten, çok uzun sürmedi. Fakat şunu söylemek zorundayım: Dizi beklentimin altındaydı. Ben böyle daha farklı bir şey bekliyordum, fakat sarmadı yani. Öyle ki ikinci bölümünü izlemek istemedim. Çok boş bir bölüm olmuştu bence. Çok basit buldum. Sevenleri var elbet ama ben sevmedim, çok dizi izlerim ve bana kurgusu ilgi çekici gelmedi yani. Öyle. Durum Komedisi diye geçiyor türü ama ben pek gülmedim? Olsun şimdi daha da yermeyim :D






Sıra Teachers' da!



Dizi 2016 yapımı ve şu an 2.sezonu yayınlanıyor fakat hala çömez bence kdhfjhfj Neyse, dizi komedi dizisi olarak geçiyor, ilk bölümünü izledim sadece ve dizi içerik bakımından bazı düşünce tarzları hoşuma gitmedi. Bazı yerlerinde 'Öğretmen olsam kesin ben.' dediğim oldu fakat çok da ilgimi çekmedi. Diziye devam etmeyi düşünmüyorum açıkcası. 




Ve Urban Myths!


Dizi eskilere ilgisi olanlar için önerim, çünkü genel anlamda anladığım kadarıyla Bob Dylan, Micheal Jackson, Hitler gibi konuları işliyor. Hayır, tarihi değil,yani biraz ama tamamen değil. Komedi türünde bir dizi ve beni güldürdü ilk bölümü diyebilirim. Dizi şu an 4 bölüm ve her bölümü 22 dakika. Beni kendine çeken bir dizi oldu. İlk bölümü Bob Dylan ile ilgiliydi, şarkılarını severim zaten ama adamı o bölümde daha da sevdim. Benim çok beğendiğim ve kesinlikle gelecekte de takip edeceğim bir dizi olacak! İZLEYİN KESİNLİKLE!




Yeni Yetmeler


En Merak Ettiklerim

  • A Series Of Unfortunate Events (Aile,Dram, Macera) (Ortalama 50 dakika)
  • The OA (Gizem, Dram) (Ortalama 60 dakika)
  • Ransom (Dram, Suç) (Ortalama 40 dakika)
  • The Expanse (Gizem) (Ortalam 60 dakika)
  • Emerald City (Fantastik) (Ortalama 60 dakika)
  • Marcella (Dram,Gerilim,Suç) (Ortalama 45 dakika)
  • Dream Corp LLC (Komedi) (Ortalama 11 dakika)
  • Big Little Lies (Henüz bölüm eklenmedi) (Komedi)

Belki Bakarım Dediklerim

  • Goliath (Dram) (Ortalama 60 dakika)
  • Apple Tree Yard (Dram)
  • Riverdale (Dram) (Ortalama 40 dakika)
  • 24:Legacy (Dram,Suç,Aksiyon)
  • The Mick (Komedi) (Yaklaşık 30 dakika)
  • Westeland (Dram) (Ortalama 60 dakika)
  • Dirk Gently's Holistic Detective Agency (Komedi) (Ortalama 60 dakika)*
  • Taboo (Dram) 
  • Frontier (Macera) (Ortalama 60 dakika)
  • Sweet/Vicıous (Komedi)

















Share:
Read More

24 Ocak 2017 Salı

, , , ,

Kitap Yazmak Vs. Yazar Olmak // Amelia Dyer

Reşat Nuri Güntekin
Şu iki şeyin anlamını hala kavrayamayan insanlar var.
Bu yazıyı özellikle onlara ithafen yazıyorum.
Yazar olmak ve yazabilmek.
İkisi çok ayrı şeyler, ciddiyim.
Her kitabı çıkan yazar olmuyor bence.
TDK’da ne yazdığını pek umursamıyorum, o ‘kirli’ teriminde kadınlara da hakaret ediyor sonuçta.

Herkes yazıyor, kitap oluyor sonra. Ne diyeyim, tebrikler! Kitap tutuldu diyelim. Büyük başarı. Film oldu diyelim. Bu da bir üstü. Fakat gelin kameralarımızı yakınlaştıralım. Konusu ne bu kitabın? Vermek istediği mesaj ne? Bakıyoruz ne buluyoruz önümüzde? Kızları salaklaştıran, erkekleri ulaşılmazlaştıran, kızların istediklerinin sigara içen, onları köle gibi gören, onlara kötü davranan erkeklerinin olduğuna inandıran kitaplar. Şu an tek bir kitap gözünüzde canlanmış olabilir fakat sadece o değil, yabancı yazarların da yazdıklarını dahil ediyorum. Yazar olmak, benim gözümde daha yüce bir şey. Yazabilmekten daha yüce. Herkes yazıp yayımlayabilir ama herkes yazar olamaz. Yazar olmak, çeşitli jenerasyonların beyninde yeni fidanlar dikebilmektir. Çöpe çevirmek değildir yani. Bir yazar, bakış açısı yaratabilir, bir düşünceyi yenileyebilir, size yanlışı öğretip tecrübe edinmenizi sağlayabilir. Ve en önemlisi, bunu herkes yapamaz. Herkes yazabilir, herkes yazar olamaz. İnsanların anlamadığı bu. Ben ‘yazarlık’ terimini kirletmek istemiyorum.

Son olarak, gerçek bir kitapta aradıklarımı yazmak istiyorum:


1- Güzel Bir Amacı Olmalı

Bir mesaj vermeli, bir düşünce içermeli ve bu düşünce insanlara bir şeyleri öğretmeli. Güzel bir şeyi öğretmeli.

2- Kelimeleri Yerinde Seçmeli

Her kelime her yerde kullanılmamalı.

3-Betimlemeleri İle İz Bırakmalı

Fazla söze gerek yok.

4-Karakter Olmalı, Tip Değil.

Edebiyat dersinde karakter ve tipin farkını görmediyseniz şöyle: Tip, etrafınızda sıklıkla görebildiğiniz insan özelliğini taşımasıdır hikaye kahramanının.Karakter ise; alışık olmadığınız ya da nadiren rastladığınız insan özelliği taşıması.

5- Klişeden Uzak, Yaratıcılığın İçinde Olmalı

 İşte bu kadar. Sanırım diyebileceğim bir şey kalmadı. Eğer görüşleriniz varsa buradan yorum yapabilir ya da bana Instagram hesabıma mesaj atabilirsiniz. Okuduğunuz için teşekkür ederim. Sevgiyle kalın :)
Share:
Read More

15 Ocak 2017 Pazar

, , , ,

Hayatın Kıyısında - Jennifer Niven Kitap Yorumu -Alıntılarla beraber-

Herkese merhaba! Çok sevdiğim bir kitabın yorumunu girmeye karar verdim. Sonda alıntılara da yer vereceğim.

Kitap Adı: Hayatın Kıyısında
Özgün Adı: All the Bright Places
Kitap Yazarı: Jennifer Niven
Çeviren: Tuğçe Kayıtmaz
Yayınevi: Pegasus
Sayfa Sayısı: 381
Baskı Yılı: 2016

                                                 *ARKA KAPAK*



Yaşamayı, ölmek isteyen bir çocuktan öğrenen bir kızın hikâyesi…

Ölümü büyüleyici bulan Theodore Finch sık sık kendini öldürebileceği yöntemler düşünür ancak her seferinde, küçücük bir güzellik bile ona engel olur.

Violet Markey ise yaşadığı kasabadan ve ablasının ölümünün yarattığı dayanılmaz acıdan kaçmak için mezuniyetine kalan günleri sayarak geleceği dört gözle beklemektedir.

Finch ve Violet okullarındaki çan kulesinin tepesinde karşılaştıklarında kimin kimi kurtardığı belirsizdir. Bu tuhaf ikili, bir proje ödevinde eşleştiklerinde yol onları nereye götürürse; tıpkı hayat gibi büyük, küçük, tuhaf, güzel, çirkin, şaşırtıcı yerlere giderler. Kısa süre sonra, Finch yalnızca Violet'layken kendi olabildiğini; tuhaf, eğlenceli, hayatı doyasıya yaşayabilen ve ucubelikten uzak bir gence dönüştüğünü keşfeder. Violet da yalnızca Finch'leyken günlerin hesabını tutmadan yaşayabilmektedir. Ancak Violet'ın dünyası büyürken Finch'inki küçülmektedir…

Share:
Read More